MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
Muris, mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir (TMK m.505). Ancak bazı durumlarda muris, bütün malvarlığını veya malvarlığının bir kısmını mirasçılardan birine veya birkaçına bırakmak isteyebilir. Bu durumda muris, miras bırakmak istediği mirasçılara, mirasını, asıl amacını gizlemek niyetiyle, satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak bağışlamaktadır. İşte bu durumda muris muvazaası karşımıza çıkmaktadır. Muris muvazaası, vefat eden kişinin ölmeden önce, istediği herhangi bir veya birkaç mirasçısına, diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla mirasını satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek bağışlamasıdır. Bu durumda haksızlığa uğrayan diğer mirasçıların hak ettikleri miraslarını alamaması nedeniyle, işbu davayı açma ve murisin mal kaçırma amacıyla yaptığı işlemleri iptal ettirme hakkı vardır.
Muris muvazaasına ilişkin yaptığımız genel açıklamaların akabinde, konuyu daha anlaşılır kılmak için detaylandıracağız.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08/06/2011 Tarih, 2011/4-359 Esas, 20211/405 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında, muris muvazaasına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Anılan Yargıtay kararına baktığımızda, özetle; taraflar, görünürdeki muvazaalı işlemin altında, hüküm ve sonuç yaratmasını istedikleri başka bir işlem yaparlar. Borçlar Kanunu’nun 18. ve Türk Medeni Kanunu’nun 2.maddelerine göre, hukuki işlemlerde bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, objektif iyiniyet kuralları gereğince kendisine karşı bildirimde bulunulanın sözlerinden ne gibi bir anlam çıkarması gerekiyorsa, ona uygun yorum yapılmalıdır.
Muris muvazaası dört unsurdan oluşmaktadır:
1-)Miras bırakanın, mirasçılardan mal kaçırmak için karşı tarafla anlaşarak gerçek iradesine uygun düşmeyecek ve sonuç doğurmayacak biçimde düzenlendiği, tarafların aralarında düzenledikleri muvazaa anlaşması ile geçersiz olduğunu kabul ettikleri görünüşteki sözleşme.
2-) Mirasçılarını aldatma kastı,
3-) Miras bırakan ile karşı taraf arasındaki görünüşte yapılan sözleşmenin niteliğini değiştiren, hiç bir şekil şartına bağlı olmayan, tarafların beyanları ile iradeleri arasında bilerek meydana getirdikleri, uyumsuzluğu açıklayan muvazaa anlaşması,
4-) Miras bırakan ile karşı tarafın gerçek iradelerine uygun olan ancak saklanan ve genellikle bağış sözleşmesi şeklinde yapılan gizli sözleşme.
Bu unsurların varlığı halinde muris muvazaasından bahsedilebilir.
Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01/04/1974 Tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de TMK m706, TBK m.237 ve Tapu Kanunum.26 uyarınca öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
TENKİS DAVASI VE MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI ARASINDAKİ FARKLAR
Uygulamada sıkça karıştırılan iki dava türü tenkis davası ve muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasıdır. Bu davalar birçok açıdan birbirinden ayrılmaktadır.
Tenkis davasında muvazaa iddiası yoktur. Hukuki ilişki geçerli şekilde kurulmuştur. Ancak muris muvazaasında, ortada muvazaalı bir işlem vardır ve bu işlem geçersizdir. Yine tenkis davasının konusunun hem ölüme bağlı tasarruflar hem de sağlararası işlemler olduğunu söyleyebilir. Ölüme bağlı tasarruflarda saklı payı ihlal edilen mirasçılar, tenkis davası açarak haklarını talep edebilirler. Dolayısıyla ölüme bağlı tasarruflarda mutlak tenkisten bahsedebiliriz. Ancak sağlararası işlemlerde tenkis için, kanun koyucu TMK m.565 ile sınırlama getirmiştir. TMK m.565’e göre “Aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tâbidir: 1. Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi, 2. Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar, 3. Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar, 4. Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.”
Yine tenkis davasını sadece saklı payı ihlal edilen mirasçılar açabilirken, muris muvazaası davasını bütün mirasçılar açabilir.
Muris muvazaası davası ile tenkis davası arasındaki farklardan bir diğeri de zamanaşımı açısındandır. Açılacak olan davalarda muvazaa iddiasının varlığı halinde zamanaşımı ve hak düşürücü süre yoktur, her zaman açılabilir. Ancak tenkis davası için zamanaşımı TMK m.571/1’de düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre, tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.
Tenkis davasının yalnızca saklı payları iptal olan kişiler tarafından açılabileceği göz önüne alındığında, talep, yalnızca saklı pay oranında iptali veya bedelin ödenmesi ile sınırlıdır. Ancak muris muvazaası davasında, dava, zaten yapılan işlem muvazaadan kaynaklı geçersiz olduğundan, işlemin tamamen iptali talepli açılmalıdır.
İki dava arasındaki bir diğer fark, yetkili mahkeme hususudur. Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki kesin yetki kuralı gereği, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Tenkis davasında ise murisin son yerleşim yeri mahkemesi yetkili mahkemelerdir.
Şunu da belirtmek gerekir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/05/1987 tarihli 1984/4 Esas, 1987/5 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında, mirasbırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal-tescil davası da açabileceklerine karar verilmiştir.
Bu iki dava arasındaki farkları bu şekilde sıraladıktan sonra, asıl konumuz olan muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasına geri dönelim.
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVALARINDA DAVACI VE DAVALILAR
Muris muvazaası davası, daha önce de belirttiğimiz gibi, saklı paylarının ihlal edilip edilmediğine bakılmaksızın, her mirasçı tarafından açılabilir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına bakıldığında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı görülmektedir. Yani bütün mirasçıların davaya katılması zorunlu değildir. Davaya katılmayan mirasçılar için, muvazaalı işlem geçerliliğini korur. Yine muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasını, her mirasçı kendi miras payı oranında açabilir. Bunda herhangi bir engel yoktur.
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 06/03/2012 Tarih, 2011/10433 Esas ve 2012/2385 Karar sayılı ilamında murisin mirasçısı dava açmadan ölmüşse, halefiyet ilkesi gereğince ölen mirasçının mirasçısının dava açması yönünde bir engel yoktur.
Bu davada davacılar, davalarını kayıt malikleri aleyhine açmalıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, kayıt malikleri, davaya konu olan taşınmazı davadan önce elden çıkardıysa, ve davacılar, yeni kayıt maliklerine karşı dava açtıysa, açılan işbu dava reddedilir. Davanın açılmasından sonra davalı taraf, dava konusu taşınmazı üçüncü bir kişiye devrederse, HMK m.125/1’e gidilir. Bu maddeye göre, (1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir: a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. Bu maddeyi hakim re’sen gözetmek zorunda olup, hakimin seçimlik haklarını davacıya hatırlatması gerekir.
YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davaları malvarlığına ilişkin olan davalar olduğundan HMK m.2/1 hükmü gereği asliye hukuk mahkemeleri görevli mahkemelerdir. Yine bu davalarda bir taşınmaz söz konusu olduğundan, HMK m.12/1 hükmü gereği, kesin yetki kuralı gereği taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili mahkemelerdir. Birden fazla taşınmazın bulunduğu davalarda ise, herhangi bir taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde, diğer taşınmazlar hakkında da dava açılabilir.
HARÇ VE VEKALET ÜCRETİ
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 29/04/2021 Tarih,2020/2188 Esas 2021/2685 Karar sayılı ilamında davaya konu taşınmazın dava tarihindeki değerinden, davacı mirasçıların payları da göz önüne alınarak, nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekir.
Davanın tamamen reddedilmesi halinde davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilir. Davanın usulden reddedilmesi durumunda da aynı kural geçerlidir.
Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 21/04/2021 Tarih, 2020/872 Esas 2021/2443 Karar sayılı ilamı gereği, taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak ve davacı veya davacıların pay oranları da gözetilerek nispi oranda vekalet ücretine hükmedilmelidir.
Terditli davalarda, taleplerin tamamı reddedilmedikçe karşı taraf lehine avukatlık ücreti hükmedilmez.
ZAMANAŞIMI
Hukuk Genel Kurulu Kararlarıyla da sabit olarak, muvazaa nedeniyle açılacak davalar, zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi değildir. Dolayısıyla muvazaa iddiası her zaman ileri sürülebilir.
YARGILAMA USULÜ
Muris muvazaası nedeniyle açılacak tapu iptal ve tescil davaları yazılı yargılama usulüne tabiidir.
İSPAT
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davalarında ispat yükü davacıya aittir.
Yargıtay tarafından, sırf bedeller arasında aşırı orantısızlık veya mal satmaya ihtiyacın olmaması muvazaayı kanıtlamak için yeterli görülmemiştir. Bu dava türünde hakim, bütün delilleri eksiksiz toplamakla görevlidir ve toplanan bu deliller şüpheye yer bırakamayacak biçimde muvazaa olduğunu kanıtlıyorsa bu durumda davanın kabulüne karar vermesi gerekir. Ancak dikkat edilmesi gerekir ki, taraflarca getirilme ilkesi gereği, hakim yalnızca tarafların sunduğu deliller ile karar vermektedir. Bu nedenle, davanın bir avukatın hukuki desteği ile yönetilmesi, dava sürecinde, somut olguları ortaya koyma noktasında yanlış ve eksik bir şey yapmamak adına elzemdir.
KANUN YOLU VE KARARIN İCRASI
Dava edilen taşınmazın değeri, kesinlik sınırını geçtiği takdirde, verilen kararın istinaf edilmesi yönünde herhangi bir engel yoktur. Gayrimenkule ve buna ilişkin ayni haklara dair hükümler kesinleşmeden, yine ilam bir bütün olduğundan, ilamda yer alan eklentiler de dahil kesinleşmeden icra edilemez.
YARGITAY KARARLARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 11/03/2021 Tarih, 2018/435 Esas 2021/253 Karar:
” … 12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
13. Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede;
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.
20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
24. Miras hakları, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engellenen mirasçılar saklı pay sahibi olsun ya da olmasın yukarıdaki İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürerek iptalini isteyebilirler. Ancak, muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hüküm ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hüküm uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bundan dolayı kendi lehine hak çıkaran taraf ispat etmelidir.
25. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
26. Davayı açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür.
27. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
28. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.”
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 28/04/2021 Tarih, 2020/1128 Esas 2021/2647 Karar
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
GENEL BAKIŞ
Muris, mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir (TMK m.505). Ancak bazı durumlarda muris, bütün malvarlığını veya malvarlığının bir kısmını mirasçılardan birine veya birkaçına bırakmak isteyebilir. Bu durumda muris, miras bırakmak istediği mirasçılara, mirasını, asıl amacını gizlemek niyetiyle, satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak bağışlamaktadır. İşte bu durumda muris muvazaası karşımıza çıkmaktadır. Muris muvazaası, vefat eden kişinin ölmeden önce, istediği herhangi bir veya birkaç mirasçısına, diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla mirasını satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek bağışlamasıdır. Bu durumda haksızlığa uğrayan diğer mirasçıların hak ettikleri miraslarını alamaması nedeniyle, işbu davayı açma ve murisin mal kaçırma amacıyla yaptığı işlemleri iptal ettirme hakkı vardır.
Muris muvazaasına ilişkin yaptığımız genel açıklamaların akabinde, konuyu daha anlaşılır kılmak için detaylandıracağız.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08/06/2011 Tarih, 2011/4-359 Esas, 20211/405 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında, muris muvazaasına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Anılan Yargıtay kararına baktığımızda, özetle; taraflar, görünürdeki muvazaalı işlemin altında, hüküm ve sonuç yaratmasını istedikleri başka bir işlem yaparlar. Borçlar Kanunu’nun 18. ve Türk Medeni Kanunu’nun 2.maddelerine göre, hukuki işlemlerde bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, objektif iyiniyet kuralları gereğince kendisine karşı bildirimde bulunulanın sözlerinden ne gibi bir anlam çıkarması gerekiyorsa, ona uygun yorum yapılmalıdır.
Muris muvazaası dört unsurdan oluşmaktadır:
1-)Miras bırakanın, mirasçılardan mal kaçırmak için karşı tarafla anlaşarak gerçek iradesine uygun düşmeyecek ve sonuç doğurmayacak biçimde düzenlendiği, tarafların aralarında düzenledikleri muvazaa anlaşması ile geçersiz olduğunu kabul ettikleri görünüşteki sözleşme.
2-) Mirasçılarını aldatma kastı,
3-) Miras bırakan ile karşı taraf arasındaki görünüşte yapılan sözleşmenin niteliğini değiştiren, hiç bir şekil şartına bağlı olmayan, tarafların beyanları ile iradeleri arasında bilerek meydana getirdikleri, uyumsuzluğu açıklayan muvazaa anlaşması,
4-) Miras bırakan ile karşı tarafın gerçek iradelerine uygun olan ancak saklanan ve genellikle bağış sözleşmesi şeklinde yapılan gizli sözleşme.
Bu unsurların varlığı halinde muris muvazaasından bahsedilebilir.
Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01/04/1974 Tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de TMK m706, TBK m.237 ve Tapu Kanunum.26 uyarınca öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
TENKİS DAVASI VE MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI ARASINDAKİ FARKLAR
Uygulamada sıkça karıştırılan iki dava türü tenkis davası ve muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasıdır. Bu davalar birçok açıdan birbirinden ayrılmaktadır.
Tenkis davasında muvazaa iddiası yoktur. Hukuki ilişki geçerli şekilde kurulmuştur. Ancak muris muvazaasında, ortada muvazaalı bir işlem vardır ve bu işlem geçersizdir. Yine tenkis davasının konusunun hem ölüme bağlı tasarruflar hem de sağlararası işlemler olduğunu söyleyebilir. Ölüme bağlı tasarruflarda saklı payı ihlal edilen mirasçılar, tenkis davası açarak haklarını talep edebilirler. Dolayısıyla ölüme bağlı tasarruflarda mutlak tenkisten bahsedebiliriz. Ancak sağlararası işlemlerde tenkis için, kanun koyucu TMK m.565 ile sınırlama getirmiştir. TMK m.565’e göre “Aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tâbidir: 1. Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi, 2. Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar, 3. Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar, 4. Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.”
Yine tenkis davasını sadece saklı payı ihlal edilen mirasçılar açabilirken, muris muvazaası davasını bütün mirasçılar açabilir.
Muris muvazaası davası ile tenkis davası arasındaki farklardan bir diğeri de zamanaşımı açısındandır. Açılacak olan davalarda muvazaa iddiasının varlığı halinde zamanaşımı ve hak düşürücü süre yoktur, her zaman açılabilir. Ancak tenkis davası için zamanaşımı TMK m.571/1’de düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre, tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.
Tenkis davasının yalnızca saklı payları iptal olan kişiler tarafından açılabileceği göz önüne alındığında, talep, yalnızca saklı pay oranında iptali veya bedelin ödenmesi ile sınırlıdır. Ancak muris muvazaası davasında, dava, zaten yapılan işlem muvazaadan kaynaklı geçersiz olduğundan, işlemin tamamen iptali talepli açılmalıdır.
İki dava arasındaki bir diğer fark, yetkili mahkeme hususudur. Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki kesin yetki kuralı gereği, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Tenkis davasında ise murisin son yerleşim yeri mahkemesi yetkili mahkemelerdir.
Şunu da belirtmek gerekir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/05/1987 tarihli 1984/4 Esas, 1987/5 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında, mirasbırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal-tescil davası da açabileceklerine karar verilmiştir.
Bu iki dava arasındaki farkları bu şekilde sıraladıktan sonra, asıl konumuz olan muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasına geri dönelim.
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVALARINDA DAVACI VE DAVALILAR
Muris muvazaası davası, daha önce de belirttiğimiz gibi, saklı paylarının ihlal edilip edilmediğine bakılmaksızın, her mirasçı tarafından açılabilir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına bakıldığında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı görülmektedir. Yani bütün mirasçıların davaya katılması zorunlu değildir. Davaya katılmayan mirasçılar için, muvazaalı işlem geçerliliğini korur. Yine muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasını, her mirasçı kendi miras payı oranında açabilir. Bunda herhangi bir engel yoktur.
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 06/03/2012 Tarih, 2011/10433 Esas ve 2012/2385 Karar sayılı ilamında murisin mirasçısı dava açmadan ölmüşse, halefiyet ilkesi gereğince ölen mirasçının mirasçısının dava açması yönünde bir engel yoktur.
Bu davada davacılar, davalarını kayıt malikleri aleyhine açmalıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, kayıt malikleri, davaya konu olan taşınmazı davadan önce elden çıkardıysa, ve davacılar, yeni kayıt maliklerine karşı dava açtıysa, açılan işbu dava reddedilir. Davanın açılmasından sonra davalı taraf, dava konusu taşınmazı üçüncü bir kişiye devrederse, HMK m.125/1’e gidilir. Bu maddeye göre, (1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir: a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. Bu maddeyi hakim re’sen gözetmek zorunda olup, hakimin seçimlik haklarını davacıya hatırlatması gerekir.
YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davaları malvarlığına ilişkin olan davalar olduğundan HMK m.2/1 hükmü gereği asliye hukuk mahkemeleri görevli mahkemelerdir. Yine bu davalarda bir taşınmaz söz konusu olduğundan, HMK m.12/1 hükmü gereği, kesin yetki kuralı gereği taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili mahkemelerdir. Birden fazla taşınmazın bulunduğu davalarda ise, herhangi bir taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde, diğer taşınmazlar hakkında da dava açılabilir.
HARÇ VE VEKALET ÜCRETİ
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 29/04/2021 Tarih,2020/2188 Esas 2021/2685 Karar sayılı ilamında davaya konu taşınmazın dava tarihindeki değerinden, davacı mirasçıların payları da göz önüne alınarak, nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekir.
Davanın tamamen reddedilmesi halinde davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilir. Davanın usulden reddedilmesi durumunda da aynı kural geçerlidir.
Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 21/04/2021 Tarih, 2020/872 Esas 2021/2443 Karar sayılı ilamı gereği, taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak ve davacı veya davacıların pay oranları da gözetilerek nispi oranda vekalet ücretine hükmedilmelidir.
Terditli davalarda, taleplerin tamamı reddedilmedikçe karşı taraf lehine avukatlık ücreti hükmedilmez.
ZAMANAŞIMI
Hukuk Genel Kurulu Kararlarıyla da sabit olarak, muvazaa nedeniyle açılacak davalar, zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi değildir. Dolayısıyla muvazaa iddiası her zaman ileri sürülebilir.
YARGILAMA USULÜ
Muris muvazaası nedeniyle açılacak tapu iptal ve tescil davaları yazılı yargılama usulüne tabiidir.
İSPAT
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davalarında ispat yükü davacıya aittir.
Yargıtay tarafından, sırf bedeller arasında aşırı orantısızlık veya mal satmaya ihtiyacın olmaması muvazaayı kanıtlamak için yeterli görülmemiştir. Bu dava türünde hakim, bütün delilleri eksiksiz toplamakla görevlidir ve toplanan bu deliller şüpheye yer bırakamayacak biçimde muvazaa olduğunu kanıtlıyorsa bu durumda davanın kabulüne karar vermesi gerekir. Ancak dikkat edilmesi gerekir ki, taraflarca getirilme ilkesi gereği, hakim yalnızca tarafların sunduğu deliller ile karar vermektedir. Bu nedenle, davanın bir avukatın hukuki desteği ile yönetilmesi, dava sürecinde, somut olguları ortaya koyma noktasında yanlış ve eksik bir şey yapmamak adına elzemdir.
KANUN YOLU VE KARARIN İCRASI
Dava edilen taşınmazın değeri, kesinlik sınırını geçtiği takdirde, verilen kararın istinaf edilmesi yönünde herhangi bir engel yoktur. Gayrimenkule ve buna ilişkin ayni haklara dair hükümler kesinleşmeden, yine ilam bir bütün olduğundan, ilamda yer alan eklentiler de dahil kesinleşmeden icra edilemez.
YARGITAY KARARLARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 11/03/2021 Tarih, 2018/435 Esas 2021/253 Karar:
” … 12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
13. Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede;
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.
20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
24. Miras hakları, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engellenen mirasçılar saklı pay sahibi olsun ya da olmasın yukarıdaki İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürerek iptalini isteyebilirler. Ancak, muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hüküm ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hüküm uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bundan dolayı kendi lehine hak çıkaran taraf ispat etmelidir.
25. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
26. Davayı açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür.
27. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
28. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.”
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 28/04/2021 Tarih, 2020/1128 Esas 2021/2647 Karar
“… Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ortak mirasbırakan annesi …’in 184 Ada 10 ve 316 Ada 40 parsel sayılı taşınmazlarını vekil kıldığı torunu dava dışı … aracılığıyla dava dışı …’a satış suretiyle temlik edildiğini, …’nin de taşınmazları davalıya devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının miras payı oranında iptali ile tescilini istemiştir.
Davalı, yıllarca mirasbırakana baktığını, maddi manevi tüm ihtiyaçlarını karşıladığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, mirasbırakanın taşınmazlarını bakım karşılığı, minnet duygusuyla davalıya temlik ettiği, mal kaçırma amacının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu, …Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’in vekil kıldığı dava dışı … (davalının oğlu) aracılığıyla 184 ada 10 (04.11.2015 tarihinde ifraz görmekle kaydı kapalı) ve 316 ada 40 parsel sayılı taşınmazlarını 09.04.2013 tarihinde dava dışı …’a satış suretiyle temlik ettiği, …’nin de taşınmazları 26.06.2013 tarihinde davalıya devrettiği, akitte davalıyı oğlu İsa’nın temsil ettiği, 1924 doğumlu mirasbırakanın 21.03.2015 tarihinde dul olarak öldüğü, geriye mirasçıları olarak çocukları olan davanın tarafları ile kendisinden önce ölen oğlu Mustafa’dan torunları dava Hatice ve Dudu’nun kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, devirlerin çok kısa aralıklarla ara malik kullanmak suretiyle yapıldığı, akitteki değer ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, mirasbırakanın taşınmaz mal satmaya ihtiyacının olmadığı, mirasbırakan tarafından doğrudan davalıya yapılan bir temlik bulunmamakla birlikte dosya kapsamı ve tanık beyanları dikkate alındığında minnet duygusundan söz edilemeyeceği, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.”
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI DAVA DİLEKÇESİ
…. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
İhtiyati Tedbir Taleplidir.
DAVACI : ………(TC)
(Adres)
VEKİLİ : Av. M. Beyza DURAN AY
DAVALI : … (TC)
(Adres)
KONU : Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil talebimizdir.
AÇIKLAMALAR :
1-) Davacı müvekkiller ile davalı …, muris ….’mirasçıları olup (EK-1), muris …, davacı olan mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla … ili, … ilçesi, … mahallesi, … mevki, … Ada, Parsel No:…’de bulunan avlulu kerpiç ev niteliğindeki taşınmazı sağlığında dolaylı yollarla kızı …’ya devretmiştir. Şöyle ki;
2-) Tapu kayıtlarından haricen elde ettiğimiz bilgilere göre Muris …, ilk olarak dava konusu taşınmazı, 2014 yılında davalı …’nın dünürü olan … isimli şahsa devretmiştir. Bu devir işleminin ardından 2-3 ay geçmeden söz konusu taşınmaz, dava dışı … tarafından davalı …’ya devredilmiştir. Yapılan işlemlerin özüne bakıldığında kanun hükmünü dolanıp muvazaalı devir işlemini üçüncü bir kişiyi de dahil ederek muvazaayı kamufle etmeye çalışılmıştır. Dava dışı …’in, davalının dünürü olması sebebiyle yapılan işlemin içeriğini bilmemesi hayatın olağan akışına aykırılık teşkil etmektedir.
3-) Yine, muvazaalı satışa konu taşınmazların devir tarihindeki değeri ile muvazaa ile yapılan satıştaki değer arasında çok büyük farklar vardır. Keşif ve bilirkişi incelemesi akabinde bu durum net bir şekilde ortaya konacaktır.
4-) Açıklamaya çalıştığımız nedenlerle öncelikle … ili, … ilçesi, … mahallesi, … mevki, … Ada, … Parsel bulunan taşınmazın tapu kayıtlarının müvekkillerin miras payı oranında iptaliyle müvekkiller adına tapuya tescil edilmesini işbu talebimiz kabul edilmediği takdirde müvekkillerin saklı payı oranında tenkise tabi tutulmasını talep ederiz.
HUKUKİ NEDENLER : 6098 Sayılı TBK madde 19 vd. , 4721 Sayılı TMK ve diğer ilgili kanunlar.
HUKUKİ DELİLLER : 1-) Tapu Kayıtları
2-) Tanık beyanları
3-) Keşif, Bilirkişi incelemesi
4-) Yemin
5-) Veraset ilamı
6-) Yargıtay kararları
7-) İkamesi mümkün her türlü yasal delil.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle, davamızın kabulü ile,
1-) Öncelikle dava konusu … ili, … ilçesi, … mahallesi, … mevki, … Ada, … Parsel sayılı taşınmazın üçüncü bir kişiye devrini engellemek ve olası hak kayıplarını önlemek adına söz konusu taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasını,
2-) Muris muvazaası ile devredilen dava konusu taşınmazın, tapu kayıtlarının müvekkillerin miras payı oranında iptaliyle müvekkiller adına tapuya tescil edilmesini,
3-) İşbu talebimiz kabul edilmediği takdirde fazlaya ilişkin taleplerimiz saklı kalmak ve bilirkişi incelemesi neticesinde artırılmak üzere (belirsiz alacak davası olarak) şimdilik 1.000,00 TL tenkis talebimizin devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle davacılara verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasını vekaleten talep ederiz. …/…/……
Davacı Vekili Av. M. Beyza DURAN AY
(e-imzalıdır.)
EKLERİ :
1-) Onaylı Vekaletname suretleri
2-) Veraset ilamı
3-) Vasiyetname sureti